Haberler

SELİM KASAPOĞLU, DSO HAZİRAN AYI OLAĞAN MECLİS TOPLANTISINDA KONUŞTU

3.6.2024
Sayın Meclis Başkanım, Değerli Meclis Üyeleri, hepinizi şahsım ve Denizli Sanayi Odası Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.
Haziran Ayı Olağan Meclis Toplantımızda bir araya gelmiş bulunmaktayız. Öncelikle, hepinize yoğun iş temponuzda zaman ayırıp katılım sağladığınız için teşekkür ederim. 
Bugünkü toplantımızda, son bir ayda yaşadığımız gelişmeleri ele alacak, sektörümüzdeki güncel durum hakkında değerlendirmelerde bulunacak ve önümüzdeki döneme ilişkin planlarımızı sizlerle paylaşacağız.
Konuşmama başlamadan önce büyüyen ve güçlenen Denizli Sanayi Odası’na bu ay kaydı yapılan 11 yeni üyemizi tebrik ediyorum. Sanayi ve iş dünyasına katkı sağlayacağına, büyümeye ve gelişmeye destek olacağına inandığım yeni üyelerimizle, aynı çatı altında buluşmuş olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu da belirtmek istiyorum. 
 
BÜYÜME RAKAMLARI
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiye ekonomisinin ilk çeyrek büyüme rakamları açıklandı. İlk çeyrekte ekonomi yüzde 5,7 büyüdü. Yerleşik hanehalklarının nihai tüketim harcamaları, 2024 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 7,3 arttı. 
SIKILAŞMAYA RAĞMEN BÜYÜME
Türkiye’nin ekonomik büyüme performansı, son dönemdeki para politikası sıkılaştırmalarına ve global ekonomik dalgalanmalara rağmen dikkate değer bir direnç gösteriyor. 2024’ün ilk çeyreğinde kaydedilen %5.7’lik büyüme, bu direncin somut bir göstergesi. Özellikle yerel seçimler öncesinde öne çekilen talebin, ekonomik aktiviteyi canlandırdığı ve büyümeye katkı sağladığı gözlemleniyor.
 
“BÜYÜMENİN İTİCİ GÜCÜ YENİDEN İNŞA VE İÇ TÜKETİM”
Hanehalklarının harcamalarının artmış olması da bize iç talebin güçlü olduğunu gösteriyor. Artan hanehalkı harcamaları, dayanıklı tüketim malları, giyim ve gıda gibi sektörleri olumlu etkiledi. Açıklanan rakamlara baktığımızda, inşaat sektörünün ve hanehalkı tüketim harcamalarının temel belirleyici olduğunu görebiliyoruz. Bu konuda geçtiğimiz yılın Şubat ayında yaşadığımız büyük felaketin sonuçlarını bir kenara atamayız. Ayrıca, bu rakamlarda yatırımların da büyümeye ciddi katkısı var. 
 
“SANAYİ SEKTÖRÜNÜN DAHA HIZLI TOPARLANMASI TEMEL BEKLENTİMİZ”
TÜİK verilerine göre, sanayi sektörünün bir önceki yılın aynı dönemine göre toplam katma değeri %4,9 artmış durumda. Bu artış, ekonomik büyümenin temel taşlarından biri olan sanayi sektörünün, genel ekonomik dalgalanmalara rağmen direndiğini gösteriyor. Ancak, bu büyüme oranı, ekonomik kaynakların ve yatırımların inşaat ve hizmet sektörlerine yönlendirilmesiyle kıyaslandığında nispeten yavaş kalmıştır. Denizli sanayicileri olarak bizler üreterek ve ihraç ederek büyüme modelini çok önemsiyor, tek başına hizmet ve inşaat sektörlerinin katkısı ile büyümenin sanayi sektörümüz açısından endişe verici olduğunu düşünüyoruz. Yaşanan gelişmeler ışığında sanayi sektörünün potansiyelini tam olarak gerçekleştiremediği çok net. Sanayi sektörünün büyümesi, Türkiye’nin cari açığını daraltma ve dış ticaret dengesini iyileştirme hedefleri açısından büyük önem taşıyor. Bu nedenle temel beklentimiz, Sanayi sektörünün daha hızlı toparlanması yönünde.
 
“GSYH ARTINCA, REFAHIN DA ARTTIĞI DÜŞÜNCESİ ÇOK GERÇEKÇİ DEĞİL”
Büyüme rakamlarını, ekonomik faaliyetin geldiği seviyeyi ortaya koyması bakımından önemsemekle birlikte, gelir dağılımındaki değişime ve kalkınmaya dair göstergeleri de bir kenara bırakmamak gerekir. Son yıllarda eksen sosyal güvenlik rejiminden sosyal yardım rejimine doğru kayıyor. Gelir dağılımındaki bozulmanın, güvencesizliğin ve gelecek endişelerinin üzerini toplam gelirin artmasıyla ne ölçebiliriz ne de örtebiliriz.
Büyümeyi kalkınmaya dönüştürebilmek, sürdürülebilir bir refah oluşturabilmek için üretim ve ihracat odaklı büyüme stratejilerine yaslanmaya ihtiyacımızın olduğunu her fırsatta vurguluyoruz.
Dikkat çekmek istediğim bir diğer önemli nokta ise, SGK’nın açık gerçekleşmeleri ile ilgili. Bu gerçekleşmeler, bütçe tahminlerinin gerisinde olsa da bütçeden toplam transferlerde artış çok hızlı seyrediyor. 2024’te enflasyondaki artışın da etkisiyle yılın ilk iki ayında yapılan transferler aynı eğilimin sürmesi halinde yıl sonunda 2 Trilyon TL dolayında bir bütçe transferini işret ediyor.
2008 yılında gerçekleştirilen Sosyal Güvenlik Reformuna rağmen aradan geçen 16 yılda Devlet, sosyal güvenlik sisteminin işlemeye devam edebilmesi adına bütçesinden ayırdığı payı, sürekli tutmak zorunda kalıyor. Nitekim, Ocak-Şubat 2024 için bütçesinden toplamda yaklaşık 260 Milyon TL transfer eden hazine, bu trend devam ettiği takdirde yılsonunda yaklaşık olarak 2 Trilyon TL ayırmış olacak.
2022 yılında 2,59, 2023 yılında 3,23 olan Bütçe transferinin GSYH’ye oranının sene sonunda yüzde 4-5 arasında olması da bekleniyor. 
 
“ÇARKLARIN DÖNMEYE DEVAM EDEBİLMESİ İÇİN İSTİKRAR HALİ ŞART”
Dünyadaki konjonktürün kontrolsüz bir sarmalla çevrelendiği, bambaşka bir noktaya evrildiği zaman diliminden geçerken, başarı odaklı çalışma prensibimizden sapmadan, çarkların dönmeye devam edebilmesi için istikrar şart. Piyasalardaki beklentileri göz ardı etmeden, var olan sorunlara gözlerimizi yummadan, ekonomimizin güçlü aktörleriyle sorunun çözümüne odaklanarak “birlikte büyüme” hedefinde olmalıyız. Göründüğü üzere büyümenin temelini hanelerimiz oluşturuyor. Bir zincirin halkası gibi, birlikte çalışarak, üreterek ve birlikte kazanarak çığ etkisi yaratabiliriz. 
 
YP KREDİ KULLANIMI
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Küresel finansal koşullar ve gelişmiş ülke merkez bankalarınca uygulanmaya devam edilen sıkı para politikaları küresel büyümeyi baskılamayı sürdürüyor. ABD başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz indirim süreçlerine yönelik belirsizlikler ve küresel risk iştahına ilişkin gelişmeler, gelişmekte olan ülkelere yönelik portföy akımlarında dalgalı bir seyre neden oluyor.
Küresel büyüme görünümündeki süregelen yatay seyir 2023 yılı son çeyrek verilerinde korundu. Gelişmiş ülkelerde sıkı para politikalarının sürdürülmesinin finansal koşulları sıkılaştırması ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemesi söz konusu. 
Türkiye’nin önemli ticaret ortaklarından Euro Bölgesine ait göstergeler, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın devam edeceğine ve ABD’ye kıyasla toparlanmanın gecikmeli gerçekleşeceğine işaret ediyor.
İç talebin büyümeye katkısı yıllık bazda azalmakla birlikte yurt içi talepteki dirençli seyir sürüyor.
Şubat ve Mart Aylarında ivmelenen Türk Lirası (TL) ticari krediler, politika faiz artırımı ve makroihtiyati tedbirler sonrasında yavaşladı, buna bağlı olarak da yabancı para (YP) kredi kullanımı canlandı.
TL ticari kredi büyümesi politika faiz artışının yanı sıra kredi büyüme sınırının düşürülmesi ve zorunlu karşılık tesisi uygulaması sonrasında nisan ayından itibaren geriledi. TL’de değer kaybına yönelik beklentilerin zayıflaması, kur oynaklığının azalması ve TL ticari kredi ile YP kredi maliyetleri arasında beklenen maliyet farkının açılması ise, YP kredi talebinin artmasına neden oldu.
Bu gelişmeler ışığında 2018 yılından itibaren gerilemekte olan YP krediler, arz ve talep koşullarının desteklemesiyle 2024 yılında arttı. Mayıs ayında düzenleme çerçevesinde yapılan değişiklik ile YP kredilere aylık büyüme sınırı getirildi, sınırın aşılması durumunda ise zorunlu karşılık yükümlülüğü uygulaması başlatıldı. 
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini sabit tuttuğu Mayıs toplantısının özetinde hizmet enflasyonundaki katılığa vurgu yaparken, miktarsal sıkılaşma mesajlarını de yeniledi. TCMB son zorunlu karşılık hamlesiyle sistemden yaklaşık 550 milyar TL çekildiğini belirtti.
Türkiye ekonomisi için önemli bir gelişme olarak değerlendirebileceğimiz bu hamle, TCMB'nin son dönemde sergilediği miktarsal sıkılaşma politikasının bir parçası. Aylık büyüme sınırının, YP kredilerinin artış hızını kontrol altına alarak para arzını sınırlamaya yardımcı olması bekleniyor.
Hizmet enflasyonundaki katılık, enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran bir faktördür. YP kredilerine getirilen kısıtlamalar, hizmet enflasyonunu doğrudan etkilemese de genel enflasyonun kontrol altına alınmasına katkıda bulunabilir. Bu politika, enflasyonla mücadelede önemli bir araçtır. Bu hamlelerin enflasyonist baskıları hafifletmeye ve fiyat istikrarını sağlamaya katkıda bulunması beklendiği açıktır. 
Ancak, bu gelişme finansman maliyetlerini artırdığı gibi, yatırım kararlarını da ne yazık ki değişecektir. Zorunlu karşılık yükümlülüğü işletmelerin likidite yönetimini ve nakit akışlarını etkileyecektir.
Kredi sınırlamaları, işletmelerin büyüme hızını yavaşlatacak ve işletmeler, büyüme stratejilerini de yeniden gözden geçirmek zorunda kalacak.
Sanayicilerimiz, bu yeni koşullara uyum sağlamak için mutlaka risk değerlendirmesi ve planlaması yapmak durumundadır.
 
KAMUDA TASARRUF PAKETİ
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
13 Mayıs’ta açıklanan Kamuda tasarruf ve verimlilik paketini, olumlu bir başlangıç olarak değerlendiriyorum. Bununla elde edilecek tasarruf oranı düşük olsa dahi, devletin tasarruf yapacağının görülmesi, kamu harcamalarında disipline önem verileceğinin ortaya konulması adına çok önemli, ancak tek başına yeterli değildir. 
Kamu Mali Yönetimi reformunun temel odağı olan kaynaklar, etkin ve verimli kullanılmalı. Tasarruf tedbirleri; kamu personel sayısı, sosyal yardımlar gibi alanlara detaylı bir şekilde odaklanılmalı. Yapısal reformlar ekonomik istikrar açısından fayda sağlayacaktır, alınan kararlar yapısal reformlarla desteklenmelidir.
Ancak, tasarruf sağlanırken, desteklerin devamlılığı, doğru, dengeli ve etkin şekilde uygulanması da oldukça önemlidir. Kamu-Özel iş birliğinde yürütülen projelerin veya desteklerin askıya alınması ciddi sorunlara yol açabilir. Burada öncelik sırası belirlenmeli ve toplum yararı gözetilmelidir.
Tasarruf tedbirlerinin sonuçlarının yıllık olarak açıklanması büyük önem taşımaktadır. Bu paket enflasyonla mücadelenin ana parametrelerinden biri olan mali disiplinin sağlanması açısından da son derece önemli.
 
 
HANEHALKI SOSYAL YARDIMLARI
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Bu toplantımızda özellikle üzerinde durmak istediğim konuların başında, konu ile ilişkili olarak hanehalkı sosyal yardımlarının artması sonucu oluşan negatif eksenli tablonun iş dünyasına yansıması da yer alıyor…
Türkiye, sosyal yardım programlarıyla birçok vatandaşına destek sağlıyor. Bu programlar, özellikle yoksullukla mücadele ve sosyal adaletin sağlanması açısından önemli bir role sahip. Ancak, bu yardımların iş dünyasına bazı olumsuz yansımalarını da göz ardı etmek mümkün değil.
Öyle ki, 2002 yılında yalnızca 4 başlıkta verilen sosyal yardımlar, bugün 50 başlığa çıkmış durumda.
Son yıllarda sosyal yardım alan hane sayısı da, kademeli olarak göze çarpan bir ivmeyle artıyor. 
Açıklanan verilerle, Türkiye’de 2017 yılında 3,2 milyon hanenin sosyal yardımlardan yararlandığını biliyoruz. İstisnai bir dönem olarak pandemi sürecini hesaba katmasak dahi, bu sayı 2023 yılında 5 milyona dayanmış durumda. Buna göre her 5 haneden biri çeşitli düzeylerde sosyal yardım alıyor. Son 4 senede sosyal yardım alan hane sayısı 1,7 milyon artış gösterdi. Bu da yüzde 52 artış anlamına geliyor.
Söylemek gerekir ki, Türkiye’nin sosyal güvenlik rejiminden bir sosyal yardım rejimi kurgusuna geçişi, bugünümüzü etkilediği gibi, geleceğimize de ket vurmaya aday bir durum yaratıyor. Bireylerin işgücü piyasasında yer almadığı her periyot, prim ödemesiz geçen uzun aralıklar, emekli aylıklarının düzeyi gibi konuları gündemden hiç çıkmamacasına önümüze bırakıyor.
Sosyal yardımlar bireylerin iş arama motivasyonunu azaltıp, rezervasyon ücretini yükseltebiliyor. Tabii yardım alan kişiler iş aramaktan vazgeçip, yardımlarla geçinmeyi ne ölçüde bir alışkanlık haline dönüştürüyor, bu kısmı tartışılır.
Burada sorun; çalışan yoksulluğu, yaşlı yoksulluğu gibi konuşmaya başladığımız tüm konulara sosyal yardım mekanizmasının yaptığı katkı ve buna yapısal ekonomik koşullar çerçevesinde bir cevap üretemiyor oluşumuz. Sosyal yardımların varlığı, sosyal girişimciliğin gelişimini engellediği gibi bu alandaki potansiyeli de sınırlıyor.
Sosyal yardımların iş dünyasına olumsuz etkileri olsa da bu etkilerin dengelenmesi ve olumlu yönde geliştirilmesi mümkün elbette. 
Aktif İstihdam Programları: 
Nisan ayında Denizli Valiliği’nde katıldığımız İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Yönetim Kurulu toplantımıza Çalışma Bakanımız Sayın Vedat Işıkhan da canlı bağlantıyla katılım sağladı. Arkadaşlarımız ayarlayabilirse kendisini yakın zamanda Odamızda da ağırlamak istiyoruz. 
Sayın Bakanın istihdama ilişkin en önemli vurgularından biri Aktif İşgücü Piyasası Programlarının süre, içerik ve diğerleri bakımından yeniden düzenlenmesiydi. Bilhassa İşbaşı Eğitim Programlarının, imalat sanayiinde istihdam teşvikleriyle birlikte ve piyasadaki açık işler layıkıyla gözetilerek kurgulanması olumlu çıktılar yaratabilir. Dezavantajlı grupları istihdama kazandırmak için yararları söz konusu olabilir. Ancak Ocak-Mart 2024 için Denizli’de bu programlardan yararlandırılan işsiz sayısının ciddi ölçüde düşük olduğunu da belirtmek isterim. Burada başta İŞKUR olmak üzere ilgili kurumlardan temel beklentimiz, işverenlerimizle iletişimi daha güçlü hale getirmeleri. Biz arzu ettikleri konularda destek olmaya hazırız.
Sosyal yardım programlarının etkinliğini artıracak reformlar, yardımların iş dünyasına olumsuz etkilerini minimize edebilir. 
Sonuç olarak, Türkiye’deki sosyal yardımların iş dünyasına olumsuz yansımaları, doğru politikalar ve programlarla dengelenebilir ve hatta olumlu etkilere dönüştürülebilir. Sosyal yardımların sürdürülebilirliği ve etkinliği, bu dengeyi sağlamak için kritik öneme sahip.
 
KAYIT DIŞI EKONOMİ İLE MÜCADELE
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Kayıt dışı ekonomi ile mücadele de konuşulması gereken çok önemli bir başlık olarak karşımızda duruyor. Bu konuda ivedilikle adım atılması şart. Türkiye’nin yapısal sorunları çözmeden enflasyon sorununu çözemeyeceği ortada. Bu nedenle yeni bir reform programına ihtiyaç var. 
Kayıt dışı ekonomi, sadece devletin vergi gelirlerini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda adil bir rekabet ortamının oluşmasını da engelliyor. Bu durum, yasalara uygun hareket eden işletmelerimiz için haksız bir rekabet ortamı yaratıyor ve ekonomik büyümemizi olumsuz yönde etkiliyor.
Özellikle son yıllarda teknolojinin de yardımıyla vergi kaçakçılığına karşı etkin bir mücadele söz konusu. Elektronik fatura, e-defter gibi uygulamalar sayesinde işlemlerin şeffaflığı artırılmış ve kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, kayıt dışı vergi ihbarında bulunan vatandaşlarımıza vergi ihbar ikramiyesi verilerek, bu konuda teşvik sağlanmaktadır.
Ancak unutmamalıyız ki, kayıt dışı ekonomi ile mücadele sadece devletin veya bireylerin çabalarıyla sınırlı kalmamalıdır. Tekrar vurgulamak istiyorum ki, bu sorunun kökten çözümü için yapısal reformlara ihtiyaç vardır.
 
GÖÇMEN İŞGÜCÜNÜN ENTEGRASYONU
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Konuyla ilintili olduğunu düşündüğüm ama göz ardı edilmemesi gereken bir diğer önemli konu ise, “Göçmen İşgücünün Sanayi İstihdamına Entegrasyonu”. 
Bu konu toplumsal ve ekonomik pek çok sıkıntıyı doğuruyor. Sayıları milyonlarla ifade edilen göçmen işçiler, düşük ücret ve kötü çalışma koşullarıyla karşılaşmakla beraber; işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından risklere de daha fazla maruz kalıyor. 
Ayrıca göçmen işçiler, sıklıkla sosyal güvence sağlanmadan bazen de kayıt dışı istihdam ediliyor. Bu, iş dünyasının kısa vadeli maliyetlerini düşürüyormuş gibi görünse de uzun vadeli sosyal sorumlulukların ihmal edildiği bir durum yaratıyor.
Göçmen işçiler, dil engelleri ve kültürel farklılıklar nedeniyle iletişim zorlukları yaşıyor, bu da iş verimliliğini olumsuz etkilerken, iş dünyasında uyumsuzluklara yol açabiliyor.
Entegre edilemeyen her göçmen işçi, uzun vadede iş dünyasının sürekli işgücü kaybını ortaya çıkarıyor. Toplumsal huzursuzlukları besliyor.
Bu konunun sonuç odaklı yaklaşımla değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. İzinsiz çalışan yabancıların durumuna da hızlıca çözümler yaratılmalıdır. Çalışma izinleri ve vize süreçleri, daha şeffaf ve erişilebilir hale getirilmelidir. 
Göçmen işçiler, orta vadede hem sanayicimizin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü karşılayabilir hem de ekonomimize katkı sağlayabilir. Ancak bu entegrasyon sürecinin hem işçilerin haklarını koruyacak hem de sanayicimizin gereksinimlerini karşılayacak şekilde yürütülmesi şarttır.
Mevcut açık işler, sanayicinin işçi bulamama sıkıntısıyla birlikte düşünüldüğünde, bu önemli konunun çözümü ancak devlet, işverenler, sivil toplum kuruluşları ve göçmen topluluklarının iş birliği ile mümkün görünüyor. Bu entegrasyon eğer sağlanabilirse, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel zenginleşmeyi de beraberinde getirecektir diye düşünüyorum. Bu kapsamda Geçtiğimiz aylarda Uluslararası Çalışma Örgütü’nden ve Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’nden yetkilileri Odamızda ağırladık. Kendilerine kayıtlı göçmen istihdamını artırma konusunda katkılar sağlayan KİGEP (Kayıtlı İstihdama Geçiş Programı) gibi teşvik programlarının Denizli’de de uygulanabileceğini ilettik.
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Bizler, Denizli Sanayi Odası olarak, sanayide dönüşüme öncülük etmek, Üyelerimizin dönüşüme hazırlanmalarını, bilgi ve becerilerini geliştirmelerini desteklemek için var gücümüzle çalışıyoruz. Kurumumuz bünyesinde oluşturulan Verimlilik Komisyonu, Sürdürülebilirlik Komisyonu, Yazılım-Bilişim Komisyonu gibi alt çalışma grupları ile Mevcut durumu analiz ediyor, süreçleri yakından takip ediyor, Denizli sanayisinde doğru dönüşümü yaratmaya çalışıyoruz. 
Sanayici ve İhracatçı bir kent olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Bir yandan günümüz ekonomik şartlarında üretmek ve ihraç etmenin zorlukları ile mücadele ederken bir taraftan da dinamikleri sürekli değişen iş dünyasının yeni koşullarına ve yeni gerçeklerine ayak uydurmak zorundayız.
Geçmişte sadece maliyet odaklı yaklaşımlarla ürettiğimiz ürünün fiyatını bizler belirlerken; bugün ürün fiyatı tüketici tarafından belirleniyor. Ayrıca tüketici, sadece bir fiyatla değil aynı zamanda sürdürülebilirlik ve çevresel koşullarla ilgili birçok farklı taleple birlikte geliyor.  
Hepimizin hemfikir olduğu zorluklara karşı nasıl bir yol haritası oluşturulabileceğine dair bir süreç başlattık ve çok kısa zamanda önemli çalışmalara imza attık. Bu kapsamda, 11 Haziran’da “Verimlilik Çalıştayı” düzenleyeceğiz. Bu çalıştayın önemli çıktıları olacağına inanıyor ve çalışmalarımıza aynı kararlılıkla devam ediyoruz.
Verimliliği ve Bununla paralel olarak işgücü verimliliğini artırmak hem işletmelerimiz hem de ülkemiz için hayati önem taşıyor. Yüksek işgücü verimliliği, işletmeler için maliyet avantajı ve pazarda daha rekabetçi olma fırsatı demek.
Bu konuda ise hem bizlere hem de yöneticilere ciddi görevler düşüyor. İşgücü verimliliği, ekonomik büyüme ve istihdam piyasasının sürdürülebilirliği için kritik bir faktör. 
İşletmeler, hükümetler ve bireyler olarak, bu konuda atacağımız adımlar, ülkemizin ekonomik refahını doğrudan etkileyecektir. Hep birlikte, daha verimli, daha yenilikçi ve daha rekabetçi bir gelecek inşa edebiliriz.
 
Üretimde harcadığımız zaman, efor ve materyalde de kayıp şansımız artık tükendi. En kısa zamanda, en az maliyetle ve sıfır hata ile üretim yapmak artık kaçınılmaz son. Dolayısıyla alıştığımız konvansiyonel üretim tarzından çıkmak sürdürülebilir ve verimli üretim süreçleri çerçevesinde işletmelerimizde dijital dönüşümü yaratmak zorundayız. 
Bu noktada, Bizler Denizli Sanayi Odası olarak Şehrimize bir de “Model Fabrika” kazandırıyoruz. Kent sanayicimize ve sektörlerimize büyük katkı koyacağını düşündüğümüz Denizli Model Fabrika’nın Sanayi Odası olarak kurucusu ve yürütücüsü olmaktan da ayrıca mutluluk duyuyoruz.
 
Odamızın ev sahipliğinde 17 Mayıs’ta Model Fabrika’nın paydaşları ile birlikte (Denizli Makina İhtisas Organize Sanayi Bölgesi, Denizli Organize Sanayi Bölgesi, Güney Ege Kalkınma Ajansı, KOSGEB Denizli İl Müdürlüğü, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü, Pamukkale Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi Teknokent Temsilcileri) düzenlediğimiz toplantıda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Yetkililerini ağırladık. Ardından da Model Fabrikamızın son durumu ve planlanan çalışmalarını yerinde inceledik. 
Bu proje, Denizli Sanayi Odası olarak verimlilik, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme konusundaki en büyük projelerimizden birisi… Model Fabrikalar; verdiği eğitim ve danışmanlık hizmetleri ile sürekli iyileştirme, yalın üretim, dijital dönüşüm gibi konularda işletmelerin mevcut yapısını geliştirmeyi hedefleyen yetkinlik dönüşüm ve dijitalleşme merkezleridir.
 
Biz Denizli Sanayi Odası olarak Denizli Model Fabrikayı, sadece bir yalın üretim eğitim ve danışmanlık merkezi hüviyetinden çıkarıp hem enerji verimliliği hem sürdürülebilirlik hem de dijital dönüşüm konusunda geniş bir hizmet yelpazesine sahip bir eğitim danışmanlık merkezine dönüştürmek istiyoruz. 
 
Bu yıl içerisinde tamamlamayı hedeflediğimiz bu projeyi çok önemsiyor; teknolojiyle bütünleşmiş, Verimlilik, Sürdürülebilirlik, Yalın Üretim gibi kavramların vücut bulmuş halini ortaya koyacağını düşündüğümüz için de ayrıca heyecan duyuyoruz. 
Özetle, Global anlamda yaşanan tüm sorunlar, daralan piyasalar bize her ne kadar karamsar bir tablo çizse de ufuktaki ışığı görmekten vazgeçmeyeceğiz.
 
5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
 
Değerli Meclis Üyeleri,
 
Sözlerimi noktalarken, 5 Haziran Dünya Çevre Günü ile ilgili de birkaç cümle söylemek isterim. Kuraklık ve iklim değişikliği, insanlık ve dünya çapındaki sanayi sektörleri için giderek artan bir tehdit halini alıyor. Bu iklim olayları, üretimde aksamalara, mali kayıplara ve hatta bazı tesislerin kapanmasına yol açabilir.
 
Bu riskleri yönetmek ve uyum sağlamak için bizlerin proaktif adımlar atması ve sürdürülebilir üretim uygulamalarına yönelmesi gerekiyor. Bu yüzden “kuraklığın ve iklim değişikliğinin sanayiye etkilerini” bugünden konuşmalıyız. Su kıtlığı, Enerji üretimi, Tarımsal hammaddelere erişim, Aşırı hava olayları, Deniz seviyesinin yükselmesi ve Sıcaklık artışı gibi karşılaşılabilecek problemlere karşı şimdiden tedbir almazsak yarın çok geç olabilir. Bu nedenle Su tasarrufu, Yenilenebilir enerjiye geçiş, Tedarik zinciri esnekliği gibi konuların gündemimize alınması şart.
Unutmayalım ki, gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin sorumluluğudur.
Teşekkür ederim.